KURUMSAL
- TÜM BAĞIŞLAR SAYFASI
- KURBAN FAALİYETLERİ
- ONLİNE SADAKA VER
- EĞİTİM FAALİYETLERİ
- RAMAZAN FAALİYETLERİ
- KIÅž YARDIMLARI
- AFRİKA EKMEK YARDIMI
- AFRİKA SU KUYUSU
- ARAKAN KAMPLARI SUKUYUSU
- AFRİKA YEMEK YARDIMI
- MARKET KARTI YARDIMI
- AFRİKA ÇOCUK SEVİNDİRME
- ÇOCUKLAR MUTLU OLSUN
- AFRİKA SÜT KEÇİSİ
- PROJELER
- FAALİYETLERİMİZ

AHH OSMANLI..
Ankara'da bir kurumda genel müdürüm..
Bazı problemler yaÅŸamış ve eÅŸimden boÅŸanmıştım. Uzun süre geçmiÅŸti..
Bi ara çok yıpranmış, dengemi kaybetmiÅŸ olduÄŸumdan, toparlanayım diye kurum bana bir ay mazeret izni vermiÅŸti.
Bu süre zarfında yeni bir evlilik yaptım ve eÅŸimle birlikte UzakdoÄŸu seyahatine çıktım.
Yolumuz Endonezya'ya uzandı.
BaÅŸkent Cakarta’da büyük bir maÄŸazada eÅŸime uzak doÄŸu kumaşı almak istedim.
Pazarlığını yaparken Türkçe konuÅŸmamızı duyan maÄŸaza sahibi İngilizce ile
‘’Siz Türk müsünüz?’’ diye sordu.
"Evet" cevabını alınca çok heyecanlandı ve bana sarıldı: ‘’Bu kumaşımız size hediyemizdir, lütfen kabul edin; maÄŸazamız açıldığından beri ilk kez bir Osmanlı torunu ÅŸereflendiriyor." dedi.
Bizi özel odasına alır ve kahve ısmarlar.
Ayrılırken, ‘’Yarın Cumayı nerede kılacaksınız? diye sorunca ben afalladım.
Bende abdest, namaz yok ama bu kadar iltifat gördükten sonra da "kılmıyorum" demeye de utandım.
‘’Ben buraya yeni geldim. Åžehri tanımıyorum. Siz hangi camiye götürürseniz ben oraya gelirim.’’ dedim, kıvırttım.
Patron; "Tamam ben sizi yarın araba ile aldırırım." dedi..
Otelin adresini verdim ve çıktık.
Bir dükkandan kendime bir takke satın aldım.
Ertesi Cuma günü beni otelden aldılar.
Cakarta'nın en büyük camisine götürdüler.
Minber'in en başında bana yer ayırmışlar.
İmam hutbeye çıktı ve baÅŸladı:
-"Sevgili kardeşlerim, eğer bizler burada dinimizi rahat yaşıyorsak, huzurla Allah diyebiliyorsak, hak-hukuk-adalet ile tanışmışsak, insanca yaşıyorsak ve şimdiye kadar bu vasıflarımızı koruduysak bilin ki bu OSMANLI sayesinde olmuştur..
Zalim haçlı dünyasına karşı direnebilmiÅŸ ve inancımızı muhafaza edebilmiÅŸsek bunu Osmanlıya borçluyuz. Allah bu millete zeval vermesin. Allah bu milleti payidar eylesin, Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin.
Sevgili kardeÅŸlerim biliyor musunuz Åžu anda aramızda Osmanlı torunu vardır. Cumamız bununla bereketlenmiÅŸtir. Åžimdi hutbeyi okumak üzere onu davet ediyorum." dedi.
Ve der demez hızla bana geldi ve sarığı cübbeyi bana giydirdi.
Olaylar o kadar hızlı gelişti ki itiraz etmeye fırsat bulamadım. Ben şok oldum, bana bu kadar değer verildiğini bilmiyordum.
Kalktım mecburen.
Cuması, namazı olmayan ben şimdi hutbe okuyacağım!
Minbere çıkarken içimden nasıl yalvarıyordum, anlatamam..
‘’Aman yarabbi, beni bu güzel insanlar karşısında mahcup etme, aman yarabbi beni ve milletimi rezil etme, aman ya rabbi bana yardım et, ayıbımı gizle, yarabbi beni bu badireden kurtar, beni bu zorluktan kurtar.." diye yalvara yakara çıktım.
Yüzümü cemaate çevirdim.
25 bin kişi. Onlar bana bakıyor.
Ben onlara bakıyorum derken dilim çözüldü:
-"Sevgili kardeÅŸlerim size Türkiye’den kardeÅŸlerinizden selam getirdim."
Hep bir ağızdan: ‘’Aleykümüsselam’’ diye camiyi titrettiler.
Ve başladım.
"Sevgili kardeÅŸlerim hiç ÅŸüpheniz olmasın ki Osmanlı dimdik ayaktadır, her zaman arkanızdayız, her zaman İslamla hakla birlikteliÄŸimiz devam ediyor, size her zaman yardıma hazırız vs."
Cemaat öyle bir dalgalandı ki.
Hutbeden sonra beni büyük bir konvoyla otele bıraktılar, devlet baÅŸkanı uÄŸurlar gibi.
Onlar gidince otel odama girdim, ağladım, ağladım..
"Hey Allah’ım!
Dünyadaki insanlar, mazlumlar bizden ne bekliyor, biz ne iÅŸle uÄŸraşıyoruz?" diye.
hislerini kaleme döken, bize bu yazıyı içtenlikte yazıp ulaÅŸtıran Hilmi Okur beyefendiye teÅŸekkür ediyorum..